Reel sektör 'perspektif' bekliyor

Yeni OVP'nin açıklanmasına sayılı günler kala İSO, Türkiye'deki üretimi masaya yatırdı. EKONOMİ yazarları Güven Sak ve Alaattin Aktaş'ın da aralarında bulunduğu uzmanlar ekonomik görünüme ilişkin değerlendirmelerde bulunurken, yeni OVP'ye ilişkin beklentilerini paylaştılar.

İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) ağustos ayı meclis toplantısı, “OVP Bir Yılını Tamamlarken Türkiye’de Üretim Hayatının Değerlendirilmesi” gündemi ile gerçekleşti. Toplantı kapsamında ekonomik görünüme ilişkin değerlendirmelerin yapıldığı panel düzenlendi. Moderatörlüğünü Bloomberg HT Genel Yayın Yönetmeni Açıl Sezen’in yaptığı panelde Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Kurucu Direktörü Prof. Dr. Güven Sak, Ekonomi Yazarı Alaattin Aktaş, ROTA Portföy Başekonomisti Özlem Bayraktar Gökşen ve Peninsula Corporate Finance Kurucu Ortağı, Stratejist Fatih Keresteci görüşlerini paylaştı.   “Şirketlerin dönüşümü için OVP çok önemli”
Ekonomi yazarı da olan TEPAV Kurucu Direktörü Prof. Dr. Güven Sak, 2001 krizine atıfta bulunarak, “2001 daha ciddi bir krizdi çünkü aslında bankalarımızın bir bölümü batmıştı. Kamu bütçesi kötüydü. İç borçlanma senetlerini nasıl döndüreceğimizi bilmiyorduk. Şirketlerimizin bir bölümü, bankalar kötü olduğu için kötü durumdaydı. Bunların hiçbiri bu dönemde yok” dedi. Bir önceki ekonomi yönetiminin politikalarının sürmesi durumunda 2001 benzeri bir kriz yaşanabileceğine dikkat çeken Sak, şöyle devam etti: “Neyse ki aklıselim galip geldi, hızlı bir politika çerçevesi değişikliği gerçekleşti. Geçmiş dönemden kalma bir dizi risk vardı sistemin içerisinde, onlardan biri de kur korumalı mevduattı. Her an dövize yönelebilecek kocaman bir dağ vardı. Bence onun eritilmesinde başarılı olundu. İkinci olarak Merkez Bankası’nın kendine ait rezervi yoktu, şimdi para politikasının da etkili bir şekilde işleyebileceği bir aşamaya geçtik.” Yeni dönemde geri gelmeyen en önemli konunun enflasyon beklentileri olduğunu vurgulayan Sak, “Merkez Bankası’nın tahminleriyle piyasada, reel sektörde beklenen enflasyon ve sokakta beklenen enflasyon oranları arasında uçurum var. Bu, uygulanmakta olan programın başarıya ulaşacağına dair güçlü bir kanaati oluşturamamış olduğumuzu gösteriyor. Demek ki daha dramatik bir şeyler yapmamız lazım” ifadelerini kullandı. Reel sektörün önünü görmesini sağlayacak bir perspektife ihtiyaç olduğuna dikkat çeken Sak, 2001’de ana problemin Ankara, bugün ise İstanbul olduğunu belirterek şunları söyledi: “Dijital ve yeşil dönüşüm sürecini dikkate alırsak, şirketler kesiminin yani İstanbul’un dönüşmesi gerekiyor. Özellikle geleneksel sektörlerimizde iş yapma biçiminin, üretim sürecinin, makinelerin, enerjinin… Hepsinin değişmesi gerekiyor. Yeni OVP bu açıdan çok önemli. Bizim onlara nasıl uyum sağlayacağımız, bu değişimi nasıl finanse edeceğimiz konusunda önümüzün açılması gerekiyor. Ama daha orada değiliz sanırım.”   “Güvensizlik, bütün verilere sirayet edebilir”
Ekonomi Yazarı Alaattin Aktaş, çok tartışılan TÜİK enflasyon verilerine ilişkin “Mevcut bir veri seti üzerinden TÜİK’i eleştiriyoruz. Herkes iyi ya da kötü fiyatlarla ilgili bir veri setine sahip olabilir. Pazara gittiğinde, markete gittiğinde... Ama TÜİK’in açıkladığı ve hayatımızı çok yakından ilgilendiren, ancak hiç eleştiremeyeceğimiz ya da kalem oynatamayacağımız veriler var: Türkiye’nin büyüme hızı, işsizlik oranları, sanayi üretimi… Bunları ne ölçüde bilebiliriz? Enflasyonla ilgili hepimiz fikir yürütebiliriz. TÜİK önce madde fiyatlarını vermemeye başladı. Artık maddelerin ağırlığını da vermiyor. Dolaysıyla bir yerde güvensizlik başladı mı, bu bütün verilere sirayet etme eğilimi gösteriyor. Fiyatları dediğim gibi biz ölçebiliriz, başka kuruluşlar ölçebilir. Ama büyüme hızı, işsizlik ya da istihdam verileri, sanayi üretimine ilişkin veriler... Bunları da görüyoruz ve doğru kabul ediyoruz. Ama ne ölçüde doğru bilmiyorum” ifadelerini kullandı.   “Beklentileri yönetebilme lüksünü kaybettik”
ROTA Portföy Başekonomisti Özlem Bayraktar Gökşen geçmiş dönemde yaratılan tahribat nedeniyle faiz indirimi sürecinin çok yavaş ilerleyeceğini kaydetti. Aralıkta 250 baz puan indirim beklediğini vurgulayan Gökşen, "Öte yandan ekonomik birimler bambaşka evrenlerde yaşıyor. Bir sene sonrası için hanehalkının enflasyon beklentisi yüzde 75, reel sektörün yüzde 55. İnanılmaz bir ayrışma var. Faiz indirimine giderken çok temkinli olmamız gereken bir yeri işaret ediyor. Beklentileri yönetebilme lüksünü maalesef çoktan kaybettik. Ancak enflasyon düşünce o beklentiler de düşecek" dedi.   “Teşhis doğru ama uygulamada sorun yaratıldı”
Peninsula Corporate Finance Kurucu Ortağı, stratejist Fatih Keresteci ise 2018-2023 arası uygulanan irrasyonel ekonomi politikalarının büyük tahribat yarattığını belirterek “2023’ün ikinci yarısı bu tahribatı kabul ettik ve 2023 OVP’si teşhis koydu. 2024 tedavi yılı, 2025 de böyle devam edecek. 2026’yı ben nekahet olarak görüyorum. 2027’yi ise bekleyip göreceğiz" dedi. Keresteci, uygulanan politikalar doğru olmasına rağmen tedavinin doğru desteklerle karşılanmaması nedeniyle yan etkilerinin düşünülenden fazla ortaya çıktığı görüşünü dile getirdi.   “Müsteşarlık kademesinin yok edilmesi zafiyet yaratıyor”
2024-2026 Orta Vadeli Programı’nı değerlendiren Alaattin Aktaş, şu görüşleri paylaştı: “Son açıklanan OVP’yi okudum, bir önceki OVP’yi de okudum. O programda bürokrasiye görev veriliyor, yazılıyor. Ama onun takibi ve gereği anlamında hiçbir şey yapılmıyor. 2025-2027 OVP’sinde de doğrusu ben hiçbir şey beklemiyorum. Üç beş kelime değiştirilerek yine aynısı yazılacak. Onların bir kısmı uygulanmak istenecek. Örneğin son programda bir şeye rastladım. Meğerse çok önceden planlanmış. ‘Tarım alanlarının daha etkin kullanılması için gerektiğinde el konulması’ gibi bir ifade var. Biz son günlerde uyandık ona deyim yerindeyse. OVP’deki hedeflerin ya da öngörülerin tutması için onu yazanların, yani bürokratik kademelerin yapacağı bir şey yok. Siyasetçi karar veriyor her şeye. Siyasetçi istemezse orada yazanların hiçbiri gerçekleşmiyor. Örneğin tarım arazileri konusunda Meclis’ten bir düzenleme geçmese, Cumhurbaşkanı da imzalamasa olur mu? Olmaz. Dolayısıyla müsteşarlık kademesinin yok edilmesi zaten çok büyük bir zafiyet yaratıyor. İşlerin aksamasına yol açan çok ciddi bir zafiyet yaratıyor. Aradaki teknik kadro yok oldu.”